Hepimiz ‘insan’
olsak keşke.
‘İnsan’ ne demek
önce tanımlasak, anlasak.
Düşünen,
sorgulayan varlıklar olarak ayrışıyoruz türlerden var’oluş gereği ancak pek çok
kez ‘yok olamıyoruz ‘yok’ sayamıyoruz düşünmeden, sorgulamadan “hadi yap,
karnın doysun, cebin dolsun, egon doysun” diye seslenen o hissi. İnsanlık’ın
esamesi okunmuyor, ezberden okunan ve tekrarlanan ise o ‘hayvan’ın vahşeti. İnsan,
tanımına eklenmeye çalışılan aslında hayvana ait olanlar görülenler. Hayvan’ımıza
dair olanlar.
Şu cebin dolsun
diye seslenen hissi açığa çıkaran, önüne gelene kendinde ‘yok’ ettiği insanlığıyla
‘hayvan’larıyla yanıt verenlerle doldu ‘parkımız’, ‘nefesimiz’, ‘gözlerimiz’. Gaz
maskesi ararken insanlar, insan maskesi takan hayvanlar doldu etraf.
Hastaneye kaldırılıyor, ‘ağır yaralı’
insanlığımız. ‘Bitkisel Hayat’ a girmemize bile müsaade edilmiyor.
‘Yeşil’in kağıt üzerinde
olanını, cami örtüsünden yansıyanını severlerin en sevdiği renk oldu gözlerini
bürümüş kırmızı. Grileri ışıltılı şekilde sunmayı, suni yeşillerle süslemeyi istiyor,
havayı klimalardan almamızı öğütlüyorlar. Vitrinler olsun manzaramız, ‘cafe’lerde
yapılsın sohbetler, okunsun kitaplar diye yapıyorlar, en sevdikleri üç harfi
yanyana getiriyorlar büyük büyük yazıyorlar AVM diye kapılarına. Köşedeki manav
da kapatsın dükkanı, alış-veriş yapsın büyük harfli yerlerden ya az sıfırlı
hayatıyla izlesin içeriden.
Sohbetler de
mümkünse bayram havasında, ‘itaat’ içeren sözcükler etrafında dönmeli. Refah
içerisindeki ülkeden, ne kadar mutlu, “dini, dili bir toplum” olmamızın
güzelliğinden bahsederek, şükran sözcükleri ile dolmalı. Tek yöne bakmalıyız, ‘güdülmüş’
hayvanlar misali.
İnsan olmak yasak
bize ! Düşünen ve sorgulayan ve böylece ‘seçebilen’
olmak özgürce. Yasak.
Taksim Gezi Parkı’nda
sabahlayan, ‘güdülme’ye zorlanan ‘zehir’lenmekle
karşı karşıya olanlar. O zehirlerin içlerindeki o hayvani sese ulaşmasına izin
vermeyenler. İnsan olmayı seçenler. Sadece Yeşil’e aitler ama en doğalına. Doğa’da
duranına. Bunun dışında insan olma farkındalıkları dışında ortak yönlerini
aramak laf-ı güzaf. “Boş laf” yani.
Bir gruba, bir
görüşe, bir ırka ve hatta bir şehre bir parka ait değiller. Belki de bir çoğu
daha önce içinden bile geçmedi o parkın, tenine değmedi bile çimleri ancak
bildiler ‘orada’ olduğunu. Şimdi ‘düşünen, sorgulayan ve itiraz eden’
insanlar olarak içgüdüleriyle değil ‘öngörüleriyle’ yanyanalar. Beynen
temastalar ve ülkenin dört bir yanından ve hatta okyanus aşan bir B’irliktelikle
elele tutuşuyorlar.
Zehirlenmemek
için, o ‘hayvan’ın sesini susturabilmek ve insan olduklarının farkındalığını
hatırlatabilmek için !
#direngeziparkı
#occupygezi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder