Oyuncak Müzesi !
Çocukluğa yolculuğun tam vakti
Oyun oynamak bir düştür.
Düşleyebilmektir. Belki de 'hatırlamaktır', çocuk düşlerini, o kurulan
büyülü dünyayı hatırlamaktır. Her şeyin imkan dahilinde olduğu, 'sonu
sınırı olmayan' bir oyun alanıdır, oyunlara ev sahipliği yapan. 'Ol
dediğinde' olduran kudretli bi alandır burası. İsimleri, manaları
B'izden çıkanlar vardır.
Bunları düşününce, 'Oyuncak Müzesi'nin 'bir şairin açtığı ve bir sahne
tasarımcısının tasarladığı' bir yer oluşu daha bir anlam kazanıyor.
Sözsüz şiirler yazılıyor burada. Tasarlanmışın üzerinden, gezdikçe siz
'hatırladıklarınızla' tasarlıyorsunuz daha nicelerini.
Oyuncaklar, anımsananların düşlemesiyle ortaya çıkanlar. Düşlerin elle
görülür, gözle görülür hale gelişleridir. Ki aslında her biri de başka
bir düş kapısını açar. Bu Zahirden (görünen) Batına(görülmeyen) açılan
bir kapıdır. Kendi kendine konuşmaktır oyun oynamak. Sağlıklı bir
şeydir. Kimi zaman 'oyunarkadaşları' bulunur ve sözcüklere dökülür
zihindekiler. Kimi zaman da sözsüzlükle sınırsızlığının seyrini eder.
Çocukken, daha hemen her şeye 'ilk kez' bakıyorken, anlamladırmaların
tamamı böylesi 'oyun' içinde gelişir. Öğretilmişlerden çok
öğrenilenlerle şekillenir pek çok şey. "Neden böyle ?" sorgusu, "Neden
olmasın?"lara bağlanır çoğu zaman. Sonra sonra büyüdükçe, sorgusuzluk
başlar, 'oyunun kuralları' vardır. Düzen getirmekten çok, sınırlılık
hali yaratan. Kimileri ise aynı çıkış noktasından gelse de, büyükdükçe,
genişledikçe bakılan alan farklılaştırır 'oyun kavramını'. Hatırına
gelmez 'oyun oynamak', 'oyun etmeye' başlar. İçindeki 'doğal çocuk'
yapıyor sansa da aslında bu 'doğal'lık değildir. Hesap eden, kuran
'yetişkin'dir çoğu zaman bu oyunu kuran. Kurulu olan sınırlıdır, acıtır.
Çünkü tüm sonsuz-sınırsız düşlere arkasını döner. Unutur. Unutmak ise
can acıtır. Potansiyel 'kör'leşir.
Önce gözümüzdeki perdeyi kaldırmak için Oyuncak Müzesi'ne gitmek keyifli
ve heyecan dolu bir başlangıç olabilir. Yetişkin görünenlerin
zihinlerinin yansımalarını detay detay düşlerinin 'madde' hallerini
gör'mek, 'hatırlatabilir' bir çok B'izdekini. "Çocukken benim de bundan
vardı !"larla aralanır belki o kapı. Sonra çocukluğunuzdan da çok
eskilerin düşlerinin düşlerini kurmaya başlarsınız belki de. 'Oyunun
içindeki oyun'lar ve hatta 'oyuncakçının oyuncağı'nı seyredersiniz
kimbilir.
"Oyuncak Müzesi'nin kapısından içeri girerken bir elinizden çocuğunuz,
ayrılırken diğer elinizden çocukluğunuz tutacak." deniyor. O çocuk hep
sizinle aslında, elini hiç bırakmasak daha iyi olmaz mı ?
Kimbilir belki sizin de, 'yarı yıl tatili'ne girme zamanınız gelmiştir,
on beş gün olmasa da B'ir 'an' dinlenmek vaktidir. Oyuncak Müzesi ,
Pazartesi hariç her gün ziyarete açık. Müze'nin internet sitesinden de
daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
(http://www.istanbuloyuncakmuzesi.com/ )
Siteden ilhamla ve deneyimlerimden aktarımla, karlı İstanbul günlerinde pek daha keyifli oluyor, bu mola. Elinden tutup gidin !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder