15 Aralık 2012 Cumartesi

Uçuş..Bir Denzel Washington Filmi


http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sinema/2012/12/12/bir-denzel-washington-filmi-ucus

Bazı filmler, yazar ve hatta yönetmeninden önce oyuncusuyla anılır. Geçtiğimiz hafta vizyona giren 'Uçuş' (Flight) filmi de bir Denzel Washington filmi olarak, 'afiş'e etti kendini. Adından da anlaşılacağı gibi bir uçuşun filmi ve elbette film olması için senaryolaştırılmış temelde o uçuş, bir düşüşle başlıyor. Denzel Washington, Kaptan Whip Whitaker, uzun bir gecenin ardından, alkol ile ve 'uyuşmuş' halde uçuşa geçiyor. Uçak zor bir havalanmanın ardından, bulutları yararak güneşi görüyor. Her şey yolunda seyrederken, aksiyon uçağın inişe geçmesiyle adeta tırmanıyor. Kahramanca manevralarla, uçak adeta ters yüz edildikten sonra düşüyor ancak sağ çıkma ihtimali çok düşük olan bu 'iniş' deneyimi ardından 120 kişilik mevcuttan yalnızca altısı yaşamını yitiriyor. Öte yandan uçak düşerken, üzerinden geçtiği çatının altında, Nicole (Kelly Reilly) damarından sapladığı şırıngayla uçuşa geçiyor. Zorlu bir havalanmayı paralelde yaşadıktan sonra, belki de 'ışığı gördükten' hemen sonra çakılıyor dibe. 

Fiziksel olarak bu düşüşlerden kurtulan Whip ve Nicole, hayatlarının 'merdiven boşluğunda' insanlardan kaçarken, birbirlerine rastlıyorlar. Ölüme aynı zamanlarda en yakın olduktan sonra, belki de birbirleriyle tanışmak için onu, ölümü pas geçiyorlar. Bir başka yakın duran ve kaçakla o 'boşluk'ta tanışıyorlar. Doku kanseri hastası, Tanrı tarafından seçilmiş olduğuna inanıyor. Kolayına bu geliyor. Tesadüfler ya da seçimler değil birbirlerini buluşlarının ardındaki. O yapıyor, yazmış seyrediyor. 

Uçak kazası araştırıladururken, 'pilot hatası' gündeme geliyor. Pilotlar Birliği ise sorumluluğu ondan alıp, 'Tanrı'nın işi' olduğuna kurulu inandırmaya çalışıyor. Whip, gitgeller yaşıyor. Ölenlerin sorumluluğunu almak için, 'tövbe ediyor' modern anlamda, tüm şişeler boşalıyor, kendi bedenine değil bu kez, tuvalete, lavaboya dökülüyor. 'Ain't no sunshine'(Güneş ışığı olmaz) şarkısı eşliğinde kendi ışığını bulmak adına belki de görüşünü kapatan bulutlardan sıyrılmaya niyet ediyor. Elbette kolay olmuyor. Sorumluluğu almak yerine kendini suçlamayı seçiyor, 'içki içmeyi seçtiği'ni söylediği gibi. Farkındalığından kaçıyor belki de. Görüşünü bulandırmayı seçiyor, bulutlanıyor zihni. Güneşi, kendi keşfini örtüyor. 

Tanrı'nın işi mi sahiden, 'düşüş'ün sebebi ? Uçuş için gerekli irade nerede ? Seçimlerin, yaşamdaki tüm şeylerin sorumluluğunu almak yerine 'ötelemek', 'yalan'la var edilmiş bir dünyada, dünyamızda kaybolmak değil mi en büyük düşüş ? Whip, 'tutunamıyor', düşüyor. Kahramanlığı 'sen annemi kurtartın'ı duyuyor, zaferini kutluyor ancak kendini kurtaramıyor. Kendi hayatını, çevresini kendiyle, kendinde aşağıların aşağısına çekiyor. İradesi, içki şişelerinin kapağını açıp, boşalanları fırlatmaktan öteye geçmiyor. Tüm bu bulutların ardında, bir 'an' gördüğü 'yüz'deyse, farkındalık ortaya çıkıyor. İradesini, kabullenişle yalandan sıyrılarak ortaya koyuyor. Yüksek sesle kabul ediyor, 'kendinden' özür diliyor. Bugüne kadar biriktirdikleri anılarından, hayatında giren ve çıkmak zorunda kalan insanlardan. Bunu yüksek sesle yapıyor. Suçluluk yerini kabullenmeye, acziyet kendini kudrete dönüştürüyor. Bu dönüşüm, tüm hayatına yansıyor. Karşısına çıkanlar, hayatına dahil olanları olumluyor. İlişkileri düzeliyor. Kendinde başlıyor ve yansıyor. Özgürlüğü tam da bu dönüşümde başlıyor. Anılar yerini yenileriyle dolduruyor. 

Özgürleşmek sorumluluk almaktan geçiyor olmalı. Hayatta karşımıza çıkanlar, düşüşler ya da uçuşların sorumluluğunu almak, değerlendirmekten geçiyor. Farkındalık başladığında, bakış açışı / görüş açışı berraklaşıyor. Sis perdeleri kalktığında, ışık içeri giriyor. Kimbilir aslında belki de, ötede bir Tanrı'dan değil, B'izden çıkıyor, yansıyor. Tüm bu özgürleşme halinde dahi B'ize yanıtlanacak bir soru kalıyor, 'B'en kimim ?' Güzel soru. Belki de bir 'her daim' arayışında kalacağımız. 

Keyifli, keşifli uçuşlar! İyi Seyirler ! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder