2 Aralık 2012 Pazar

Kış ortasındaki bahar: Monet'in Bahçesi


Monet’nin Bahçesi_Sakıp Sabancı Müzesi

http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sergi/2012/12/02/kis-ortasindaki-bahar-monetin-bahcesi

Malumunuz kış yüzünü geç de olsa göstermeye başladı, yağmurlu haftasonları için ‘yaza ertelenen’ planların listesini yapadururken, güneşli, sıcak günlerden ertelenenlerin de sırasının geldiğini hatırlatmak için yazılmış bir yazıdır bu. Sakıp Sabancı Müzesi’nin son ‘konuğu’ Claude Monet’in bir ay sonra ‘evine’ döneceğini hatırlatmak ve yapacağınız bu gezinin sizi aslında ‘ötelediklerinize’ kavuşturacağını, hayata dair de şaheser tadında ‘izlenimler’ edineceğinizi kendimce iletmek için yazıya gelmektedir.
Sergi gezmek, bir büyülü dünya ziyareti gibi benim için, sanattan anlamam ancak fazlaca uzaktan bir izleyici olmaya çalışmam üzerine kurulsa da, ‘görülenleri’, ‘hissedilenleri’ izlemek, ‘yaratılanların’ ardındaki duyguların peşinde kendimce hikayeler yazmak epeyce heyecanlandırıyor beni. Claude Monet’nin Sakıp Sabanc Müzesi’ndeki ‘bahçesi’nde gezintiye çıkmak da bu nedenle hem Türkiye’de ilk Monet sergisi olması, hem de bu mevsimde insanın baharı yaşamasına vesile olması nedeniyle oldukça keyifli bir deneyim sunuyor, ziyaretçilerine. Monet’in kişisel tarihine dair yazılı bilgi almanın ardından, ailesi hakkında tablolarla zenginleştirilmiş bir aile ‘ağacı’na tanıklık ediliyor. Monet’in öncülük ettiği akım, “izlenimcilik” bir diğer adıyla “empresyonizm”. 19. Yüzyılda ortaya çıkan bu akım, mevcut ‘düzene’ aykırılığın temeli aslında. Akademik, geometrik öğeleri bir kenara bırakıp, keskin hatlarla betimlemeler yerine yerini duygulara ‘varolan’ üzerinden ‘hissedilenlere’ bırakmak üzerine kurulmuş. İlk zamanlar oldukça tepki almış olan bu akımın öncüleri ‘ressam’ dahi sayılmamışlar. Sergiyi gezerken düşünüyorum ben de, ‘sahiden istemişler miydi ‘bir şey’ olmayı ?’, varlığı izlemeye çalışmak, detaylarda değil bütünlükte ‘O’nu hissetmek olmalıymış gibi geliyor tüm bu renklerin, fırça darbelerinin ardında yatan ‘kaynak’. Monet, ‘ressam olmasını çiçeklere borçlu olduğunu’ söylermiş Bunu adeta ‘bahçıvanlığını’ da üstlendiği on seneyi aşkın sürede istediği görüntüye sahip olduğu Giverny Bahçesi’nden ‘izlenimleri’ne tanık olurken yaşıyor insan Müze’yi gezerken. Monet deyince aklımıza ilk gelen, Nilüfer tablolarına ek olarak, Mor Salkımlar, Zambaklar, Salkım Söğütler ve Güllerle bezeli bu yaratıcı bahçede gezerken, zamansız ve mekansızlığı hissediyorum. Monet’in zaman algısı ‘ışık’ üzerine kurulu, gün ışığının aksi ‘zaman’ için en belirleyici etken. Işığın düşüşünü tablolara yansıtmak’ ise an’ı yakalamaktaki ustalığın aksi aslında. Bakmak ile görmek arasındaki farkı gözlemek olmalı resmedilenler. Ressam, ağırlıklı olarak çalıştığı su ile bütünlüklü tablolarında, yer yer gözlemcinin nereden izlediğini, nerede durduğunu da belirsizleştirmiş. Renklere katmış adeta, bütünleştirmiş. Özellikle sanat hayatının sonlarında, göz sağlığının da bozulmasıyla ortaya koyduğu eserlerinde, Japon köprüleri, salkım söğütler, su yansımaları adeta içiçe geçmiş, öğeler arasındaki ‘sınırlar’ öyle belirsizleşmiş ki ve tüm bu belirsizliğin aksine fırça darbeleri o kadar renkli ve yenilikçi ki, düşünmeden edemiyorum; ‘bu durum yeteri kadar iyi ‘görememek’ten mi yoksa ‘bütünlüğü görebilmek’ten mi kaynaklanıyor ?’ diye.
Nereden duydum, tam olarak o söz nasıldı hatırlayamıyorum ama; ‘görebilene tek bir çiçek dalında bile ne dersler vardır’ gibi bir söz hatırlıyorum. Sergi boyunca aklımda dolandı durdu. An’ın peşinden koşan onu her bir tablosunda göstermeye çalışan ressamlar, aslında an’ın “her an yeni bir şanda” oluşunu resmediyorlar her bir fırça darbesiyle, her yeni ‘renk’ ile. Suya düşen aksi görmek, oradaki ‘yansımalar’da kendi yüzünüzü görmek çok zor olmamalı aslında. Önemli olan nereden bakmak değil, nereden, ne zaman aslında öyle izafi ki, özde dikkat edilmesi gereken; bakınca görebilmek ve ‘kendini aramak’ olmalı. Üstelik katarakt olsanız, korneanız zarar görmüş olsa dahi ‘görülebilen’ bir bütünlük bu. Monet’in kendi izlenimiyle sunduğu.
Monet’in an’a dair keşiflerinden rengarenk yansımalarında kendi aksinizi görmek ve aslında özde yalnızca ‘varolan’ bütünlüğü görmek için güzel bir deneyim diye düşünerek tavsiyem olunur, Sakıp Sabancı Müzesi’ne Monet’in misafirliği sürerken gitmeniz. Hem bu havalarda yüzünüz, gönlünüz açılır, içiniz de ısınmış olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder