AY Ecesi _Devlet Tiyatroları
Yazan: Burçak Çöllü
Yöneten: Övül Avkıran &; Mustafa Avkıran
Her dinlediğimiz bize anlatıldığı gibi midir ? Her baktığımız bizim gördüğümüz
gibi midir peki ? Anlatan kim ? Gören kim ? Kime göre, kimin algısına göre
dahil oluyoruz karşımıza çıkanlar üzerinden yaşama ?
Herşeye hep beraber bir yönden bakmak, belki tartışmasız bütünlüklü bir
dünyanın vaadi ama burada da fark etmek lazım, bütünlük yalnızca bakanın
tarafında olabiliyor ancak, kitlesel.Halbuki bakılan bütünlükle anlamlandırılmaktan
pek uzak kalıyor. Ay'ın karanlık tarafını gör‘e’memek olmadığı anlamına
gelmiyor. Görülemeyen aslında orada duruyor, güneş o kısmı aydınlatmasa da
kendi algımız ve farkındalığımızla aydınlanabiliyor.
Ferhat ile Şirin hikayesini bilmeyen yok, üstünkörü bile olsa biliriz;
hikaye aşk hikayesidir. Zengin ve soylu kız, fakir ama gururlu genç
senaryolarının atalarından. Günümüzde artık neredeyse deyimleşmiş cevabıyla, “Aşkın
için ne yapabilirsin ?” sorularının ilk yanıtlarından. Dinlenilegelen böyle
olmuş, bu kısmı görülmüş. Devlet Tiyatroları’nda bu sene promiyerini yapan Ay
Ecesi oyunu ise karanlık yüzüne dair Ay'ın. Burçak Çöllü, hikayeyi ‘öteki’
taraftan görebilenlerden, oraya da bakmayı seçenlerden. Şirin'in ablası Mehmene
Banu’nun hikayesini anlatıyor seyirciye. İktidara karşı çocuk, kadın, insan
olmak. Ay Kız’a karşı Ay Ecesi olmak. Bu karşıtlıkların temelinde ise Aşk var.
Mehmene Banu ve Ferhat'ın aşkı. Gün yüzüne çıkmamış, karanlıkta kalmış, tarihin
kuyusunda boğulmuş gitmiş aşk.
Kısa bir araştırma yapınca daha iyi anlıyorum, Burçak Çöllü’nün Mehmene
Banu’yu kendi bedenine dövme olarak nakşettirmesi gibi, ‘öte’ye bakmayan
zihinlere de en azından birkaç iğne darbesiyle işlemek isteyişi olmalı bu
oyunun ilhamı. İzlerken fark ediyorum, batıyor. Bugüne kadar anlatılagelene
inanmış olmamız, hiç ‘öte’yi, ‘öteki’ni düşünmemiş olmamız. Doğrunun yanlışın
ayrımından değil, anlatılan ‘ ihtimaller okyanusunda’ bize sunulan, bize ‘göre’ olanla yetinmemiz çoğu
zaman acıtan.
Mehmene Banu , ‘saltanatı süren ama saltanatınd a üzerinde sürdüğü, iktidar
sahibi. Artık çocuk değil, kadın değil, insan değil. Tüm bunları ona
hatırlatan, ‘özünü’ hissettirense Ferhat, nakkaşustası Ferhat. Lalelerini Ay
Kız’ın aşkıyla en güzel kırmızıya boyayan, Şirin’e kardeşçe duygular besleten
ancak bir çocuğun kalbini kırmayı göze alamayacak bir sevgi’li.
Ay Ecesi'nin kadrosu oldukça genç ancak oyuna, sahneye hakimiyetleri göz
dolduruyor, hatta akapella ( a capella) melodiler sayesinde gözlerle kalmıyor,
kulakları da şenlendiriyor. Deneyimiyle fark yaratan isim Kubilay Karslıoğlu.
Çığırtkan’lığıyla gençlere karışıyor, Lala’lığıyla Ay Kız’ın elini hiç
bırakmıyor. Sahne dekorunun sade olup, renkleri kurgu içinde degişen
aydınlatmalarla süslenmesi, patika şeklinde dizayn edilen alanda Ay Ecesi ve Ay
Kiz geçişleri, ‘el’yapımı, ev yapımı efektlerle, müziklerle duyguların
yansıması, oyunun en lezzetli öğelerden. Yönetmenler Övül Avkıran ve Mustafa
Avkıran, Burçak Çöllü’nün hikayesinin değerli ellere teslimiyetinin kanıtı. Üsküdar
Tekel Sahnesi'nde oyunu izlemek ise daha oyun başlamadan oyuna artıdan
başlamasını sağlıyor insanın.
Ay Ecesi, Devlet Tiyatroları’nın en ‘yeni’lerinden ancak bizimle en
‘eski’ler üzerinden iletişime geçiyor, kendimizdekini hatırlatıyor, ‘öteki’ni
anlamadan, tamama eremeyeceğimizi, ardını görmeden bütünü seçemeyeceğimizi fark
ettiriyor. Mertebelerle Aşk’a varılıyor, çocuk başlıyor, kadın / erkek oluyor,
insan oluyor ancak sonrasında ‘saltanat’sürülebiliyor ve siz saltanatın içinde
sürülüyorsunuz, ki artık o siz olmuyorsunuz. Sürende, sürülen de ‘yok’oluyor,
‘saltanat’ daim oluyor.
Kaçırmayın, gör’ün derim, iyi seyirler !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder