4 Kasım 2012 Pazar

Ay Ecesi


AY Ecesi _Devlet Tiyatroları
Yazan: Burçak Çöllü
Yöneten: Övül Avkıran &; Mustafa Avkıran

Her dinlediğimiz bize anlatıldığı gibi midir ? Her baktığımız bizim gördüğümüz gibi midir peki ? Anlatan kim ? Gören kim ? Kime göre, kimin algısına göre dahil oluyoruz karşımıza çıkanlar üzerinden yaşama ?

Herşeye hep beraber bir yönden bakmak, belki tartışmasız bütünlüklü bir dünyanın vaadi ama burada da fark etmek lazım, bütünlük yalnızca bakanın tarafında olabiliyor ancak, kitlesel.Halbuki bakılan bütünlükle anlamlandırılmaktan pek uzak kalıyor. Ay'ın karanlık tarafını gör‘e’memek olmadığı anlamına gelmiyor. Görülemeyen aslında orada duruyor, güneş o kısmı aydınlatmasa da kendi algımız ve farkındalığımızla aydınlanabiliyor.

Ferhat ile Şirin hikayesini bilmeyen yok, üstünkörü bile olsa biliriz; hikaye aşk hikayesidir. Zengin ve soylu kız, fakir ama gururlu genç senaryolarının atalarından. Günümüzde artık neredeyse deyimleşmiş cevabıyla, “Aşkın için ne yapabilirsin ?” sorularının ilk yanıtlarından. Dinlenilegelen böyle olmuş, bu kısmı görülmüş. Devlet Tiyatroları’nda bu sene promiyerini yapan Ay Ecesi oyunu ise karanlık yüzüne dair Ay'ın. Burçak Çöllü, hikayeyi ‘öteki’ taraftan görebilenlerden, oraya da bakmayı seçenlerden. Şirin'in ablası Mehmene Banu’nun hikayesini anlatıyor seyirciye. İktidara karşı çocuk, kadın, insan olmak. Ay Kız’a karşı Ay Ecesi olmak. Bu karşıtlıkların temelinde ise Aşk var. Mehmene Banu ve Ferhat'ın aşkı. Gün yüzüne çıkmamış, karanlıkta kalmış, tarihin kuyusunda boğulmuş gitmiş aşk.

Kısa bir araştırma yapınca daha iyi anlıyorum, Burçak Çöllü’nün Mehmene Banu’yu kendi bedenine dövme olarak nakşettirmesi gibi, ‘öte’ye bakmayan zihinlere de en azından birkaç iğne darbesiyle işlemek isteyişi olmalı bu oyunun ilhamı. İzlerken fark ediyorum, batıyor. Bugüne kadar anlatılagelene inanmış olmamız, hiç ‘öte’yi, ‘öteki’ni düşünmemiş olmamız. Doğrunun yanlışın ayrımından değil, anlatılan ‘ ihtimaller okyanusunda’ bize  sunulan, bize ‘göre’ olanla yetinmemiz çoğu zaman acıtan.

Mehmene Banu , ‘saltanatı süren ama saltanatınd a üzerinde sürdüğü, iktidar sahibi. Artık çocuk değil, kadın değil, insan değil. Tüm bunları ona hatırlatan, ‘özünü’ hissettirense Ferhat, nakkaşustası Ferhat. Lalelerini Ay Kız’ın aşkıyla en güzel kırmızıya boyayan, Şirin’e kardeşçe duygular besleten ancak bir çocuğun kalbini kırmayı göze alamayacak bir sevgi’li.

Ay Ecesi'nin kadrosu oldukça genç ancak oyuna, sahneye hakimiyetleri göz dolduruyor, hatta akapella ( a capella) melodiler sayesinde gözlerle kalmıyor, kulakları da şenlendiriyor. Deneyimiyle fark yaratan isim Kubilay Karslıoğlu. Çığırtkan’lığıyla gençlere karışıyor, Lala’lığıyla Ay Kız’ın elini hiç bırakmıyor. Sahne dekorunun sade olup, renkleri kurgu içinde degişen aydınlatmalarla süslenmesi, patika şeklinde dizayn edilen alanda Ay Ecesi ve Ay Kiz geçişleri, ‘el’yapımı, ev yapımı efektlerle, müziklerle duyguların yansıması, oyunun en lezzetli öğelerden. Yönetmenler Övül Avkıran ve Mustafa Avkıran, Burçak Çöllü’nün hikayesinin değerli ellere teslimiyetinin kanıtı. Üsküdar Tekel Sahnesi'nde oyunu izlemek ise daha oyun başlamadan oyuna artıdan başlamasını sağlıyor insanın. 


Ay Ecesi, Devlet Tiyatroları’nın en ‘yeni’lerinden ancak bizimle en ‘eski’ler üzerinden iletişime geçiyor, kendimizdekini hatırlatıyor, ‘öteki’ni anlamadan, tamama eremeyeceğimizi, ardını görmeden bütünü seçemeyeceğimizi fark ettiriyor. Mertebelerle Aşk’a varılıyor, çocuk başlıyor, kadın / erkek oluyor, insan oluyor ancak sonrasında ‘saltanat’sürülebiliyor ve siz saltanatın içinde sürülüyorsunuz, ki artık o siz olmuyorsunuz. Sürende, sürülen de ‘yok’oluyor, ‘saltanat’ daim oluyor.

Kaçırmayın, gör’ün derim, iyi seyirler !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder