Sonbahar’da
bir keşfin öyküsüdür, bu satırlara dökülen. Hem de puslu İstanbul’a inat, ılık
hatta yer yer sıcak bir keşfin dillenmesidir. Sezonu geç kapamak için yapılacak
en iyi seçimlerden biri olan Kaş’a dairdir yazılanlar. Keşif kısmı, epeydir
ötelenen çok uzak geldiğinden bir türlü cesaret edilip gidilemeyenliğinden ileri
gelmektedir.
Antalya’nın
en batısında, yer alan ilçe haritada üzerinde Antalya’da yer alsa da, Muğla’ya
göz kırpmaktadır. Fethiye ile ise adeta elele tutuşmaktadır. Bu nedenledir ki,
eğer siz de benim gibi keşfe çıkacaksanız ve tercihiniz havayolu olacaksa,
doğru destinasyon Dalaman Havalimanı olacaktır. Kaş, adeta büyük ölçekli bir
yaz tatil sitesi. Fazla değil, üç gün dahi kaldığınızda bile artık siz de ‘devremülk’çülerden
biri gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Merkez küçük, “bakkalı geç, caminin
köşesinden girdin mi, heh orası işte Atatürk heykelinin olduğu alan Cumhuriyet
Meydanı”, kaybolmanın çok zor olduğu, kendini kaybetmeninse üç biradan sonra
epeyce kolaylaştığı bir buluşma noktası burası.
Yapılabileceklerse oldukça
zengin Kaş’ta. Tam da bu nedenle nerdeyse, adım başı gözümü alan nar
ağaçlarından hareketle, meyvelerden Nar olmalı Kaş’ı tanımlayan diye
düşünüyorum. Bir görünür ama, bin’dir aslında. Kaş da böyle. ‘Yapılacaklar’
listesi o kadar kabarık ki. Dinlenmek için de gidebilirsiniz, enerjinizi atmak,
kendinizi aktivitelerle yormak için de.
Benim
keşfime ve kendi Nar Tanelerime gelirsek; keşfim oldukça spontan gelişti. Mavi
Yelken ekibinin organizasyonuna son dakika dahil oldum denebilir. Mavi Yelken’in
dalış ekibine, gözlemci / tatilci statüsünden eklendim. Ekip dalış ekibi olunca
havayolu yerine karayolu ile keşfin yoluna koyulduk. İstanbul’dan yaklaşık
oniki saat süren bir yolculuğun ardından, Kalkan’ı geçtikten sonra
karşılaştığımız Kaputaş, tüm klişeliğine inat insana “K’aş’k’a geldim !”
dedirtti. Issızlığının içinde barındırdığı ‘rengarenk’liği unutulmazdı. Eğer
Kaş’ta tercihiniz Kaputaş plajından yana olursa, tek akılda kalması gereken,
buranın ıssızlığı, yani yemek içmek için kendi hamaratlığınızı konuşturmanız
gerekiyor. Bu büyülü anlardan sonra, Kaş sizi dağların ardındaki güzelliği ile
selamlıyor. Güzellik varlığından, ne yazık ki dağ tepe demeden var edilen ‘yapılaşma’
burada da kendini gösteriyor. Beni ise oldukça şaşırtıyor. Bu şaşkınlığım
çarşıyı dolaşırken, ‘beyaz evler’le simgelenen Kaş’a dair süsleri gördüğümde
daha bir pekişiyor. Beyaz evler deyince illa Bodrum akla gelecek diye bir şey
yok elbette, ancak etrafa bakınca ‘beyaz ev’i sembolleştirmenin çok da mümkün
olmadığını fark ediyorsunuz. Kaş’ın girişi evden bozma pansiyonlarla dolu. Bizimkisi
hemen girişteki Santosa Pansiyon’du. Dedeli torunlu pek güleryüzlü bir aile
işletmesi. Meydanı geçtiğinizde sıra sıra plajlara bakan kısma ise ‘oteller
bölgesi’ denebilir. Kalabalık gitmiyorsanız, hele ki de arabanızla
gidiyorsanız, plansızlık sizi yormayacak, kolayca kalacak yer bulabilirsiniz
gibi geldi bana. ‘Avustralya’dan dahi bu plansızlıkla gelebiliyorsa insanlar’dan
yola çıkarak varıyorum bu sonuca.
Dalış için
Kaş’a gidiyorsanız, biraz planlı olmakta fayda var. Limandan her sabah kalkan
dalış tekneleri ile önceden anlaşmak gerekiyor. Tüm gün ya da yarım günlük
turlarla Heybeliada, Kovan, Kanyon gibi öne çıkan dalış noktalarında keyifli
bir gün geçirebilirsiniz. Yok eğer, en favori aktiviteniz, deniz kenarında
tembellik yapmak olacaksa, ‘Bi Lokma’ da( Mama’s Kitchen) kahvaltı, yapılması
gerekenler listesinin en başında yer almalı. Anne Böreği, Hellim Izgara ile
lezzetine lezzet katılan kahvaltınızda fonda yine Nar Ağaçları ve Begonviller
var.
Sonrasında ise kısa bir kahvaltı sonrası yürüyüşüyle, ki buna ihtiyacınız
olacak, Büyük Çakıl plajına varabilirsiniz. Beyaz taşların denizle buluşması
ancak bu kadar güzel olabilir diye düşünüyor insan. Kaş’ta denize akan
kaynaklar oldukça fazlaymış, bu nedenle deniz suyu sıcaklığı çok değişken, hem
de adım attıkça değişebiliyor. Bu nedenle biraz cesaret biraz da sabra
ihtiyacınız olacak, eğer denize kıyıdan giriyorsanız.
Deniz
keyfinden sonra bir buluşma noktası daha var Kaş’ta. Deja-vu Cafe Bar. Güneşi
buradan batırmak adeta bir gelenek.
Kaş’ın ‘gençleri’ burada buluşuyor deniz
sonrası, yemek öncesi. Kaş’ta böyle bir döngü var. Bu döngü akşamüstü başlıyor. Deja-vu, ardından akşam yemeğine hazırlık, çarşıda akşam yemeği, sonrasında ‘Mavi
Önü’ buluşması, arada bir Echo, sonra yine ‘Mavi Önü’. Birinci Mavi Önü ve
kapanıştaki Mavi Önü arasında, müzik zevkinize göre sokakların arasına
dalıyorsunuz. Bu alternatiflerden biraz daha dingin olanı, Noel Baba’da,
meydandaki en tarihi çay bahçesinde, çekirdek çitlemece ve tercihen alkollü,
alkolsüz bir eşlikle muhabbete dalmaca olabilir. ‘Sitenin gençleri’ gruplar
halinde eğlense de grupların homojen karışıma dönüşmesi çok şaşırtıcı değil, muhabbetler
birbirine bağlanıyor, yüzler giderek daha tanıdık hala geliyor. Kaş’ta beden
yaşı unutuluyor. Özellikle gece yarısından sonra yıllar geriye sarılıyor, uyku
ertesi gün deniz kenarına ya da tekne güvertesine saklanıyor.
Sonbaharı
yaza dönüştürmek için yapılabilecek en doğru tercihlerden biri Kaş. Nar gibi
süprizleri içinde barındıran ,dağları aştığınızda karşınıza çıkan, sıcacık, pek
samimi bir dünya saklı. Sizi zenginleştiren lezzetli bir bir buluşma noktası. Kendinizle
buluşmak, nar tanelerinin bir’liğini fark etmek için de kendi dağlarınızı
geçmeniz gerektiğini ve geçtiğinizde sizi rengarenk bir uyumun beklediğini yaşamak
için de keşifsel nokta’nız Kaş olabilir ve tüm klişelerden sıyrılarak aşk’a
gelebilir, bin’den bir’e varabilirsiniz. Bayram (!)
tadında keşifler !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder