22 Ekim 2012 Pazartesi

Müsahipzade ile Temaşa ! / Tiyatro Boğaziçi

Müsahipzade ile Temaşa / BGST

http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sahne/2012/10/22/musahipzade-ile-temasa
 

Yeni sezon açıldı ! Bize yine Maya Sahnesi yolları göründü. Bir kere tadını aldı mı insan, dört gözle bekliyor yeni BGST Tiyatro Boğaziçi oyunlarını. Bu kez, 'dostlar' toplanmış, turuncu afişinden de anlaşılacak, yüksek enerjisiyle yeni bir "gençlik serisi" oyunu ile Maya Sahnesi'nde. Molière ve Shakespeare'e dair olan oyunlarının yanına Türkiye'den bir ismi Musahipzade Celal'i ekliyor bu sezon Tiyatro Boğaziçi.

"Müsahipzade ile Temaşa" da Müsahipzade Celal'i neredeyse anne karnından itibaren, İlker Yasin Keskin'in 'anlatımı' ile tanımaya başlıyoruz. Celal Bey'i tanımak için öncelikle 'genlerinde' yatanın ne olduğunu, Müsahipzade kelimesinin anlamanı bilmek gerekiyor. Sarayda padişahın muhabbetinden sorumlu kişilere böyle deniyor. Celal Bey'de genlerindeki bu muhabbetliliği 91 yıllık yaşamında dönüşen topraklarda ürettikleriyle sahnelere taşıyor. İki Cihan Harbi, Meşrutiyetler, Devrimler derken, yeni ülkenin ilk askeri Darbesi'ne 1 kala, 91 yaşında hayata doğduğu ama dönüşmüş şehir İstanbul'da veda ediyor. Celal Bey'in yaşamına 'Anlatıcı' İlker Yasin'in 'şapka'sı, giysisi değiştikçe dönem dönem tanık oluyoruz. Bu dönemler değiştikçe, rolden role bürünen Aysel Yıldırım, Duygu Dalyanoğlu, Nihal Albayrak ve Özgür Eren, her sahnede düşmek bilmeyen enerjileriyle yılları adeta sahnede birlikte kovalıyorlar.

Celal Bey Cumhuriyet yıllarına tanıklık etse de, oyunlarının tamamı konusunu Osmanlı'dan alıyor. Osmanlı dönemi 'farklılıkları', Ortaoyunu, Karagöz tiplemelerinden yansımalarla sahneye taşınıyor. Tarihin anlatılanlarından çok tarihi yaşayanlarını sahnesine taşımayı isteyen Müsahipzade, özellikle Osmanlı'daki eski halk yaşamını, esnaf kültürünü, Ermenisi, Yahudisi, Müslümanıyla anlatıyor. Bu yaşanmışlıklarla paralel 'sistem' eleştirilerini kadının toplumdaki yeri, yönetenlerin 'kavuk' sevdaları üzerinden de yapan Celal'in kendi kalemindeki duygusal evrilmeyi de oyunun içine İstanbul Efendisi, Macun Hokkası, Kafes Arkasında ve Bir Kavuk Devrildi oyunlarından alınan kesitlerin dahil edilmesiyle farkediyor seyirci.

Hagop Vartovyan, kulağımıza aşina ismiyle Güllü Agop demiş zamanında, 'Osmanlı'da tiyatro oynamak, ipte cambaz olmak misali' suya sabuna dokunmamak gerekiyor, zira o sulu sabun ipi kayganlaştırıyor, alaşağı ediyor sahnedekini. Müsahipzade Celal ile temaşa edip, ülke tarihinin dönemlerine tanıklık ederken, bu tarihin tekerrürüne dair düşünmekten de alamıyor kendini insan. Dönüşüme tanıklık eden hayatında Osmanlı'yı ısrarla anlatan yazar, bugünleri öngörüp de mi bu kadar ısrarcı davranmış acaba? Tabii bu tarihin, etnik çeşitlilik, en azından 'pazar yerinde' çok seslilik, sahnede renklilik kısımlarının tekerrürü yerine, kararlarını zar ucunda döndüren, kavuklarının konuşturduğu 'içi boş' kaftanlar, şaş'alı hayatların muhabbetini yapan ancak konuşturulmak yerine susup dinlemeleri beklenen, konuşabilenlerinin de yalnızca 'aynı dili' konuşarak 'cambazlık' yapabileceği, müsahipliğin kelime anlamının bile unutturulduğu bir tekerrür bu. Tarih, Osmanlının, Türklüğün tarihinin sayıları üzerinden 1071ler, 1453'lerle, hayatlarımızda 'gökdelenler' misali hızla diriltiliyor. Bize de 'Kavuk Devrilmesi' beklemek kalıyor !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder