Varolmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları_Zeynep Kaçar
Kadın hayatının rutin melodisine kulak vermenizi sağlayacak oyun,
Varolmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları, size kuşaklar boyu söylenen ve hatta
ezberlerletilen o ‘ninni’nin aslında yeni notalara ihtiyaç duyduğunu fark
ettiriyor.
İnsan hayatının, kadın hayatının aslında göz açıp kapayıncaya kadar
geçtiğini ancak ne yazık ki kuşaklarla pek de ilerleme kaydedilmediğini fark
ediyorsunuz izlerken.
Yazan, yöneten, oynayan Zeynep Kaçar, ‘anne’miz rolünde. O kadar tanıdık
ki..Kızını, bir sonraki jenerasyon ‘annemiz’i ise Kübra Kip canlandırıyor. Nedense
aradaki farkları bulmaya çalışmak bile oldukça zorluyor. Çocuklukta baş
gösteren, merak, heyecan, hatta belki isyan, yerini süratle ‘normal’, sakin ve
suskun bir kadına bırakıyor. Hayata karşı en büyük direnci ise kızına ‘normal’
olmayan bir şekilde kendi ismini vermesi, küçük ‘Ayşe’yi belki de onun gibi
olmaz diye ‘yaratmak’ istemesi. Oysa Ayşe’nin kaderi de öğretilen geçmişi ve
kurgulanmış geleceğin içinde sessizleşen bir anne’nin ellerinde. Anne Ayşe, bu
kez ‘modern’ kadın, ne de olsa teknoloji
ilerliyor, gökdelenler, metrolar devreye giriyor ama kadın Ayşe’nin kurgusu pek
de farklılaşmıyor, “yirmibeş sene çalışıp, on sene balkondan bakmak” hedefinin
peşinden gitmeye devam ediyor. Hayatın içinde ne zaman “oh !” diyebileceği bile
kurgulanmış kadın, bir türlü de bunu diyemiyor ya, hayatını ‘anormal’leştiren,
belki de en spontan olaylar bile kadının rolünün içinde yaşanıyor.
Ayşe sessiz, Ayşe şarkısını söyleyemiyor içinden geldiği gibi; onun
nakaratını tekrarlayan, salıncakta sallanan, “özgür” ve “kadın” kimliğini
canlandıran Tuğçe Karaoğlan ise söylenmemişi, dillendirilmemişi söylüyor;
“Sessiz Ayşe, sus Ayşe, sessizlik
on bin kere… Mesela Ayşe, var olmak mesele. Hiç Ayşe, yok Ayşe, klişeler sonsuz
kere. Şarkı söylemek gerek, yüksek sesle…”
Normal ve sessiz kadın rolünü betimlerken ama sanmayın ki taşlar yerinden
oynuyor, bir umut ışığı doğuyor, zira kimse emin olamıyor, bu melodi gerçekten
söyleniyor mu yoksa, bir ‘hayal’den ibaret mi..Yoksa Ayşe’nin içindeki yıllardır
dillenememiş bir melodi mi; tam sonunda söylemek için en uygun zamanı bulduğunu
düşündüğü ama bu kez de ‘melodisini’ bulamadığı.. Melodisi olmayan ve aslında
hiç “var” olamamış Ayşe..
Bab-ı Tiyatro tarafından sahneye konulan, Maya Sahnesi’nde izlediğim oyunun
izleyicisi adeta salondan taşıyordu. Sanmayın ki ‘kutlama’ için gelen kadınlar
vardı sadece salonda, ‘kadın’ın rol dağılımında kendine de oldukça ‘normal’
roller düşen erkekler de vardı salonda. Anne-babalarımızla sınırlı kalmayan,
ders kitaplarımızdan, “hoca”larımızdan, reklamlardan, televizyon
programlarından ve hatta masallardan öğrendiğimiz, öğretilen hayatları yaşayanlar.
Oyun oldukça keyifli ve akıcı bir sunuşla seyirciyle buluşurken, kahkahalar
aslında aynada gördüğümüz bize atılıyordu. Ama bir umut diyor insan, “ben böyle
olmayacağım !” diyenleri düşünerek, belki aynı isimle, başka hayatları
yaşayabilecek, kendi şarkısını yazacak ve herkesin ortasında “yüksek sesle”
söyleyecekler de çıkacak bu salondan ve bu kez on bin birinci denemede belki bu
sessizlik bozulacak, “var olacak” Ayşe, siz de tanışacaksınız..
Hayatınızdaki kadınlarla gidin tabii ama onlar zaten onlar seyretmeyecek,
‘hatırlayacaklar’ bu nedenle hayatınızdaki erkekleri alın gidin, var olmak
aslında o ‘şarkıyı’ birlikte söyleyebilmekten geçiyor..
Kadın Olma günü kutlu olsun ! Var olun !
İyi Seyirler !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder