Günlük Müstehcen
Sırlar_Yıldırım Fikret Urağ
Oyun
‘bankta’ birbirini bulan teşhirci kılığındaki iki adamın, kurbanlarını
beklediklerini dinlediğimiz, halbuki kurban edilen, hem de oldukça karikatürize
şekilde birbirlerine, kendilerini, içine ‘düşürüldükleri’ni anlattıklarına
seyirci oluyoruz. Anlatılan ‘sır’lar aslında sır değil, oldukça tanıdık,
üstelik araya denizler, okyanuslar girse de, isimler kulağa tanıdık gelmese de;
içinde bulunan ‘alelade’lik pek tanıdık ve içinde barındırdığı
‘müstehcenlik’se, şehvetten uzak belki ama, utanç vericiliğini koruyor. İnsan
izlerken, bir şeylerin tüm “açık saçık”lığıyla ortaya durmasına rağmen,
‘görmediği’ için, hatta çoğunlukla görmesi engellendiği için, hicap duyuyor.
Bu nedenle,
fantezilerle süslü, şehvet dolu bir oyun bekliyorsanız, bu oyun ‘o’ oyun değil
ne yazık ki. Bakmayın afişe göze çarpan ‘kırmızı’ çembere alınmış yaş sınırına,
oyun aslında yaştan öte, “dikkat gerçeklik algınız sarsılabilir, duyduklarınız,
sır diye merak ettikleriniz sizi rahatsız edebilir” diye uyarı vermeli.
Santiago’daki parkta önünüze serilenler, sanki oyuna gelirken, önünden
geçtiğiniz parkı fazlaca andırıyor, iki adamsa, bir çoklarıyla ortak kaderi
paylaşanlarla epey tanıdık, oldukça ‘günlük’.
Günlük Müstehcen Sırlar’ı
anlatanlarımız, Caaaar(!)los rolünde Cengiz Tangör ve ‘derinler’den
keşifleriyle Sigmund rolünde Erkan Sever, üstün bir performansla ve sahnede
sekteye uğramayan enerjileriyle oldukça göz dolduruyorlar. Kondisyonlarına da
vurgu yapmamak mümkün değil. Cengiz Tangör, kanayan bacağına aldırış bile
etmeden, hız kesmeden devam ediyor, Erkan Sever, bir önceki oyundan yara
bandıyla karşımıza çıkıyor. Taciser Sevinç’in elinden çıkmış sahne dekoru ise
adeta kusursuz, oyunun enerjisine ayak uyduruyor her köşe. Oyun, her sahnede
kendi içinde sürprizler ve sarsıntılarla seyirciyi yakaladığından, detaya
girmek tadını kaçıracaktır. Sıklıkla yükselen enerji, aralarda verdiği
‘es’lerle ve bu vesileyle seyirciye izlerken sorgulama zamanı tanımalarıyla da
ne kadar titizlikle kurgulandığını gösteriyor.
Kırmızıyla kalın kalın çizilse de
çizgiler ve sayfalarca karşı çıkılsa da düşündüklerini özgürce, ‘sarhoş olmayı’
beklemeden söylemek isteyenler ve kendilerine sunulan ‘özgürlüğün’ peşinden
gitmek isteyenlerin inancıyla perdelerini açmaya devam ediyor. Çünkü başka
topraklarda yazılsa da tarih, ‘insanlık’ tarihi oldukça ortak ve bu tarihte
inançla, sevgiyle yazılmış satırlar da yok değil. Dünyanın öte yanında; Şili’de
Pinochet darbesi döneminde tüm vahşetiyle engellenen, sanatla buluşmasın diye
çaldığı gitarla beraber kırılan ellerinin koparılıp asıldığı stadyuma, o sanat
adamını, halk kahramanı Victor Jara ile yaşayan , yaşatılan bir tarih ve biz
tanıklık ederken, Türkiye’de engellere direnerek ‘özgür düşünce’nin altını
kırmızı kalemle çizerek, yazılmakta olan tarih.
Gerçekle, hayalin; görünenle, gizli
kalmışın zıtlığıyla sizi sarsan oyun, oldukça etkileyici,
tarihsel önemi de
cabası. Afişe ekleme ihtimalim olmasa da naçizane uyarayım gördükleriniz
‘müstehcen’ olmaya inat açık seçikliği ve ‘sır’ olmaktan çok hepimizin
bildiklerini yüzümüze vurması nedeniyle epey sarsıcı, karar sizin ! Ne de olsa
‘özgürlük’ hala sizin elinizde, fırsatını bulmuşken kullanın derim..
İyi seyirler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder