15 Şubat 2013 Cuma

Kadınsız bir oyun (!) : Testosteron



Kan, ter, alkol ve hatta gözyaşı. Tamamını ve daha fazlasını Oyun Atölyesi'nin yıllanmakta olan oyunu Testosteron'da bulmak mümkün. Testosteron 'yenilenmiş' haliyle yeniden sahnede. Öncesiyle kıyasa girmeden, işin doğrusu giremeden, görebildiklerimin aktarımıdır benimkisi.

Kadınsız bir oyun Testosteron. Kadın oyuncu yok demek daha doğru elbette, yoksa erkeği anlatmanın kadınsız namümkün oluşunun bir kez daha altının çizilmesi olmalı sahnedeki. Bir erkeğin kaleminden çıksa da 'erkekçe' bir oyun değil. 'Kuş'bakışı bir oyun bu. Hem de iki yönlü bu bakış. Erkeğin dünyaya 'kuş'undan bakışının kuşbakışı.

Hikayenin merkezindeki karakterin 'kuş bilimci' olması da tesadüf olamaz dedirtiyor bana.

Hayat tarzları, deneyimleri ve hatta statüleri birbirinden başka 7 erkeğin, farklı masalarda otursalar da, aynı restoranta aynı şeyi 'yiyip, içtiğini'nin anlatımı Testosteron. Midelerine oturan deneyimler, lezzetine vardıkları anlar, üzerine içilen sigaralar bile bir.
Tüm bu faaliyetlerdeki birliğin özü ise tek iktidar sahibi Testosteron. Hayvanlar aleminden dişi-erkek ilişkilerine göndermeler, yüzyıllardır süren 'arayış', toplumdaki konumlanma üzerine söylemlerle bezenmiş. Aldatılan, aldatan, aşık olan, yalnız kalan ve bir çok başka durumdaki erkeğin halleri sahneleniyor. Zaman zaman tiyatro izlediğini unutuyor insan, adeta perdeye yansıtılmış, bir aksiyon filmini seyrindelik hissi alıp götürüyor seyirciyi.

Tüm kahkaların arasında sıyrılışlarla fark edilen ise 'esaretimiz' olmalı. Erkeğe dair olanı izlerken, aslında insana daire ulaşmak zor değil. Esaretimiz 'hormonal prangalar'ımız B'izi diğer memelilerden ayıran B'eynimize kilit vuran. Kimbilir kuş beynin kanatlanıp uçma vaktidir artık. Esaretten kurtulmak düşündüğümüz ölçüde mümkün. Düşünüp, fark ettiğimiz kadarıyla. "Erkek değil mi, hepsi aynı !", "Kadın işte anlamayı bekleme !"lerden sıyrılmak bu farkındalıkla 'insan' olmayı beraberinde getirecek olmalı. Bizi 'maymun eden' testosteronlar, östrojenler; bilincimizin ötesindeki iktidar sahipleri. Bilinçlilik hali ise, şartlanmış beyinlerimizin, 'boyutu değil işlevi önemli'deki işlevin ne olduğunun idrakından geçiyor olsa gerek. Pantolonların inip, eteklerin kalması mı lazım bu çıplaklığı görmek için ?

Polonyalı yazar Andrzej Saramonowicz'in eserinin Neşe Taluy Yüce tarafından türkçeleştirilen metni bu kez Celal Kadri Kınoğlu tarafından sahneye konmuş. Yeni kadro ise performanslarını tarifte güçlük çektiğim, Orhan Aydın, Ruhi Sarı, Emre Altuğ, Gürkan Uygun, Bülent Şakrak, Gökçer Genç ve Gökhan Yıkılkan'dan oluşuyor.'Restoran'dan çıkarken elimde değil, dilimden düşmüyor müziği, ezberden okuyor hormonlarım !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder