2 Eylül 2012 Pazar

Zaman'sız ADA: Bozcaada




“Tanrı, insanlar uzun ömürlü olsunlar diye Bozcaada’yı yaratmış.”       

                                                                                                                        Heredot


Bozcaada’daki tezgahlardan birinde Heredot’un bu sözünün yazılı olduğu magneti görene kadar duymamışım bu sözü ki aslında daha önce duysam da Ada’ya gitmeden, anlamazmışım. Bozcaada (Tenedos), ne kadar kalırsanız kalın; ister bir haftasonu, ister tüm yaz sezonu, sahiden insanın ömrüne ömür katabilecek bir yer, her şeyden önce zaman burada yavaş akıyor. Telaşa gerek duymadan, güzel bir uyku çekip, güne başlayabiliyor, rahat rahat kahvaltınızı dilediğiniz zenginlikte edebiliyor, denize dilediğiniz saatte gidebiliyorsunuz. Sonrasında uzun ve ‘yavaş’ bir akşam yemeği ile akşamınızı geceye bağlayabiliyorsunuz. Saate ihtiyacınız yok Bozcaada’da. Ada’nın olmazsa olmaz ve belki de dakikaların önem arzettiği tek etkinliği, ‘güneşi batırmak’ ki bunun için de güneşin size zamanı söylemesi yeterli olacaktır.
Tüm detayları ve gözlemleri, ‘nasıl ?’ ve ‘nerede ?’lerle anlatmak için en baştan almak daha doğru olacak ve taze bir ‘ilk’ deneyimleme üzerine, pratik bilgiler okuyabileceksiniz. Bununla beraber, eklemekte fayda var, benim Bozcaadam’ı bulacaksınız satırlarda. Zira 40 km2’den taşacak ‘kişiye özel’ deneyimler sunacak bir yer burası. Aynı denize girseniz, aynı güneşi batırsanız, aynı şarabı tatsanız da size kattığı ömür farklı olacaktır.

Nasıl Gidilir ?

Öncelikle "Nasıl Gidilir ?”le başlamakta fayda var. Benim Ada’ya bu kadar ‘geç kalmamın belki de en öncelikli sebeplerinden biri, “Bozcaada uzak !”, “Çanakkale’den sonra epey bir yol !” ve hatta “ancak arabayla gidilebilecek bir yer” gibi tembel işi söylemlerin aslını araştırmamaktır. Neyse ki bireysel tembelliğimin gafletinden kurtulup, çok rahat bir şekilde, üstelik kendi aracımın olmasına gerek duymadan nasıl da kolaylıkla Ada’ya gidilebileceğini deneyimledim.Hatta, ilk gideceklere ve özellikle iki-üç kişilik tatil planları yapanlara naçizane “arabayla gitmeyin” demek de isterim. Ada zaten oldukça küçük ve kolay ulaşım imkanları sunuyor. Bu nedenle ‘zamanı hızlandırma’ çabasına girip, üstelik ‘şehirden kaçarken’, Ada’dan küçük bir metropol yaratmaya da gerek olmasa gerek. İstanbul’dan Kamil Koç, Truva, Metro gibi turizm şirketlerinden Geyikli’ye, giden araçlar var. Bu araçlar akşam bindiğinizde, sizi ertesi sabah Geyikli İskele’den kalkan ilk feribota yetiştiriyorlar.Direkt iskelede iniyorsunuz, arada başka bir araca gerek duymuyorsunuz. Yaz dönemlerinde yoğunluğa göre feribot kalktığından, saat hesabını da sizin yapmanıza gerek kalmıyor. Boşuna demiyorum, “saate sahiden gerek yok” diye. Alternatif olarak, Çanakkale’den Gestaş Deniz Otobüsü seferleriyle de Ada’ya ulaşmak mümkün.
Otobüs yolculuğu mahmurluğundan sizi sıyıran, İskele’de ‘tazecik simit’ satan amcanın sesi oluyor. ‘Ada’da güzel bir kahvaltı ederiz’ düşünceniz, ‘önce bir simitle açlığımızı bastıralım’a dönüşüveriyor hızlıca. Feribot ücreti, yayalara, kişi başı 6 TL. Bizim köprü mantığı gibi işlediğinden, Ada’dan dönüşte zaten tekrar bir ödeme yapmıyorsunuz. Simitcik de 1 TL’ydi, onu da ekleyelim de yaklaşık bir bütçemizi görelim. Tabii ömrünüze ömür kattığı düşünülürse, bunlar epey küçük hesaplar kalıyor ya, neyse devam edelim.


                            


                                                                              İlk Görüş

Bozcaada’ya yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk sonrası ulaşıyorsunuz. Yeşil’den çok çorak tepelerle karşılaşıyorsunuz ilk bakışta, elbette biraz şaşırıyor insan, ‘üzüm dediler, bağ dediler, neredeler ?’ diye düşünüyorsunuz. İskele’den indiğinizde hemen sağ tarafınızda Bozcaada kalesi var. Sol tarafınızda ise, Liman. Bir balıkçı kasabasındasınız. İlk intiba bu. 


Feribottan inen kitleyi takip etmek yolunuzu bulmanız için yeterli. Yolun devamında sağınızda kalan Polis Bürosu, aşayişinizden çok minibüs durağının yerini hatırlamanız için önem taşıyor, devamındaki meydan ve karşınızda Ziraat Bankası adeta pusulanız oluyor. 
   Banka’nın arkası da zaten meşhur “Çınaraltı”. İlçenin ileri gelenleri değil ama belki de ilk gelenlerinin kendilerini ilk attığı yer burası. Ama yine deneyimle görüşmüştür ki, kahvaltı yerine, damla sakızlı kahve 
için buraya uğrayın. Hele ‘kahvaltı tabağı’na hiç girmeyin. Çınaraltı da bir diğer pusula unsurlarından, Rum Mahallesi’nin göbeğinde kalıyor ve Ada’nın tek eczanesi burada bulunuyor. Yine yakınlarda iki ‘esnaf lokantası’ tadında mekan var, ki bu detaylara “Ne Yenir?” kısmında değinmek daha doğru olacaktır, devam edelim. Buradan sonrasında 
Ada’yı daha detaylı keşfetmek size kalıyor. Çınaraltı’na giderken solunuzda Bankamatiklerin Köşesi’nden devam ettiğinizde Ada Panayırı tadında, tezgahları görüyorsunuz. Hediyelik eşyadan, reçel, üzüm, baharata kadar her tür ‘Ada’ya özgü’ karşınıza çıkıyor. Bankamatik demişken, Garanti, İş Bankası ve Akbank ATM’leri dışında ATM bulunmuyor. Tezgahların arkasında kalan bir başka yeşil alan Asmaaltı. Akşam yemeği sonrası İzmir Lokma’nızı bu yolun sonundaki lokmacıdan alıp, eşliğinde burada çay içmeniz tavsiye olunur.
                                      


                                                                                       Nerede Kalınır?

Burası için sadece bir kaç notum olacak, ötesi ‘renkler, zevkler ve bütçeler tartışılmaz’ olduğundan çok da kaydedeğer olmayacaktır. Resmi tatil ve Bağ Bozumu gibi takvimde işaretlenmiş dönemlerde muhakkak planınızdan önce ve hatta mümkünse 1 ay önce yerinizi ayırtmakta fayda var. Aksi halde, hele de festival dönemi açıkta kalmanız çok da sürpriz değil. Bununla beraber, Ada’da konaklama yapılacak yerden bol bir şey yok, kimi ‘evden bozma’ kimi ‘evden restore edilme’. Bu nedenle naçizane tavsiyem, hijyen ve biraz da estetik kriterleriniz arasındaysa, hizmet sektöründen anlayan ve kapısında otel, pansiyon yazan yerleri tercih etmeniz. Rum Mahallesi, Türk Mahallesi lokasyon olarak birbirlerine çok yakın olduklarından ve merkezde sayıldıklarından çok önemli bir kriter olmayabilir. Tercihiniz, merkez dışı olacaksa ki bu bağ ya da çiftlik evleri tercih edebilirsiniz demek oluyor, bunun için de alternatifler mevcut. Bunları tercih ediyorsanız, zaten adaya ilk kez gelmiyor ve arabanızla geliyorsunuz diye düşünüyorum. Merkezdeki otel fiyatlarına gelirsek, alternatifler elbette çok olunca fiyatlar da çeşitlilik gösteriyor ama sezonda ortalaması, geceliği kişi başı 50-60 TL arasında oluyor. Genelde kahvaltı dahil hizmet veriliyor, kahvaltılar da tam Ada reçelleriyle renklendirilmiş ‘ev kahvaltısı' oluyor. Gece ve kişi sayınıza göre ve elbette takvimde işaretli şu çok yoğun dönemlerden birine de denk gelmediyseniz, fiyatta ‘anlaşabiliyorsunuz’. Genelde işletmeciler oldukça güleryüzlü ve yardımcı. ‘Evden bozma’ Ada halkının işlettiği yerlerde de muhattabınız,  mahalle teyzesi, amcası olduğundan genelde ödemeyi peşin alıyorlar, kapora isteseler de yattı, yatmadı takip etmeyebiliyor ve takibi size bırakabiliyorlar.  

Nereye Gidilir ? Ne Yapılır ?

Geldiniz, yerleştiniz, mevsim yaz. Bu durumda denize gitmeli. İlk gelişiniz ve arabayı tercih etmeyiniz demişken, öncelikle Merkez’den kalkan minibüslerle gidilebilecek Ayazma Plajı’ndan başlayayım. Merkez’den 10-15 dakika kadar sürüyor. Minibüsler her yarım saatte bir kalksalar da, yine feribotlar gibi yoğunluğa göre doldukça kalkabiliyorlar. Ayazma’ya gidenlerin tamamı Habbele Plajı’ndan da geçiyor. Yakın yerler olmasına rağmen aralarındaki en temel fark, Habbele’de yemek yiyebileceğiniz, bir şeyler alabileceğiniz bir işletme yok. Ayazma ise bu konuda zengin bile sayılabilir. Ayazma’da kumsalda kendi şemsiyeniz ve taşınabilir sandalyeniz ya da hasırınızla dilediğiniz yerde, bedava keyif sürebilmeniz mümkün. Şemsiye ve şezlong alayım derseniz, ‘parça başı’ 5 TL ödemek gerekiyor. Hava epey rüzgarlı olduğundan, gölgeye çok ihtiyaç duymadığınızı hissetseniz de akşamına aynada karşılaştığınız,  ‘yoğurt çağrısı yapan’ kırmızı vücudunuz size aksini iddia edebilecektir. 
                                                                              
Bozcaada’nın denizi özellikle bu plajların kumsal olması nedeniyle epey berrak ve hemen derinleşmiyor, denizin yeşil ve mavi tonları huzur veriyor. Tüm bu güzelliğin yanında denizi pek sıcak değil, yani Ağustos sonu bile 20-21oC’lar hakim suyun sıcaklığına. ‘Bodrum’un denizi sıcak kalır’ gibi açıklamaları sahilde sık sık duymanız mümkün. Elbette, ‘girene kadar, girince alışıyor insan’ açıklamaları ise tebessüm sebebi oluyor genelde.

Ayazma ve Habbele dışında, Ada’danın etrafında denize girilebilecek epey yer var. Haftasonları merkeze daha yakın olan Akvaryum’a da minibüsler kalkıyor, ancak şoförler bile yolcuları uyarıyor, “yanınıza her şeyinizi aldınız değil mi ?” diyerek, çünkü su bile bulmak mümkün değil diğer yerlerde. Bu nedenle de Akvaryum dışında kalan, Tuzburnu, Ayana, Çayır gibi diğer plajlara da donanımlı ve genelde kendi aracınızla gitmeniz gerekiyor.
Deniz dışında, Ada’nın olmazsa olmazı ‘güneş batırma’ aktivitesi, Ada’nın diğer bir ucunda, Batı Burnu’nda gerçekleşiyor. Bunun için de minibüsler oldukça organize olmuş durumda ve adeta turistik tur yapıyorlar. Merkezden güneşin batışına göre, 6-7 gibi minibüsler kalkıyor, bunlar Ada’nın güneyini kıyıdan dolaşarak, Batı Burnu’na kadar size Ada Turu yaptırıyorlar. Arada fotoğraf çekme molaları yanısıra Gülerada Reçelleri’nin Bağ Evi’nde durup, ‘güneşi küstürmemek’ için Şarap tadımı ve alımı yapıp, güneşi batırmaya hazırlıklı gidebiliyorsunuz. Bu molalarla beraber yaklaşık 1 saat sonra, adanın 17 Rüzgargülünün de bulunduğu Batı Burnu’nda yerinizi almış oluyorsunuz. Gün batımı sonrası aynı minibüslerle merkeze geri dönüyorsunuz. Bu turun kişi başı maliyeti 15 TL. Burada hiçbir tesis olmadığından, taşınabilir sandalyelerinizle keyif yapabileceğiniz gibi, üzerine oturmak için piknik örtülerinizi ve güneş batırma nevalelerinizi de almayı unutmamanız tavsiyemdir. Bununla beraber, Dolunay’da gün batımını deneyimlemeniz, tecrübeyle sabit bir başka tavsiyemdir ki, karşınızda güneş batarken, arkanızda Dolunay’ın yükselişine tanıklık etmek müthiş bir deneyim.


                                                                                     
Minibüse alternatif olarak, bazı Şarap üreticileri kendi Gün Batımı turunu kendileri düzenleyebiliyorlarmış. Tesadüfen şarap tadımında Çamlıbağ Şarapçılık’ta karşıma çıktı bu alternatif. Burada yapmanız gereken, kişi başı en az bir Çamlıbağ şarabı alıyor olmak. Sonrasında dilerseniz aldığınız şarabı minik ikramlarla size gün batımında sunuyorlar. Öncesinde ise ada turu yapmak yerine, kendi bağlarına götürüyorlar ve küçük bir bağ gezisine katılmış oluyorsunuz. İhmal edilmemesi gerekense, önceden rezervasyonunuzu yaptırmak. Şarap karşılığı ücretsiz bir etkinlik olduğundan ve kendi küçük romörkleriyle turu düzenlediklerinden yer hızla tükenebiliyor.





Ne Yenir ? Nerede Yenir ?

Burada da, ‘renkler, zevkler ve bütçeler tartışılmaz’ olmasına ve konaklama tesislerine rakip sayıda yeme-içme mekanı olmasına rağmen, biraz ‘reklam’ almadan duramayacağım. Öncelikle alternatif bol, mezeli & balıklı Ege sofralarının yanısıra, ‘ev yemeği’ sevdalılarına, ‘atıştırmalık’ sevenlere de sunulan bir çok şey var. Deniz tatiline gidildi mi, illa deniz kenarı bir yemek yenilecek diye düşünenlerdenseniz, aynen devam edebilirsiniz ancak Ada’lı hissetmek için buranın usulüne uygun sokak aralarını önermeyi vazife edinip, buradan devam edeceğim. Seçenek bol elbette, ben ancak 3 güne sığdırabildiklerimi paylaşabileceğim, benim Bozcaadam’dan. Balık, meze ve hizmeti ile gönlümüzü kazanan Battı Balık’ta mezelerinizi mönü kartından değil, görerek seçmeniz yemek öncesi göz doygunluğu sağlıyor. Bununla beraber, ölçüyü kaçırmanız olağan. Bu nedenle dikkat etmekte fayda var, ‘bir dahakine’ ile başlayan cümleler kurmanız sağlığınız için de daha iyi olacaktır. Fava’nın tarifini biz alamadık, laf arasında bir de siz deneyin, ulaşırsanız rica ediyorum bana da haber edin.
Sakin Meyhane ise ismine karşın enerji veren, renkli dekorasyonuyla tam bir bütünlük sunuyor konuklarına. ‘Arka bahçelerine’ geçmek için mekanın mutfağının içinden de geçildiğinden lezzetten önce, samimiyet ve hijyenden emin bir şekilde masaya oturuyorsunuz. Burada da Deniz Lokumu tavsiye listesinin üst sıralarında, mezeler ve ara sıcaklarla doymanız olasıdır. Bu nedenle seçimlerinizi kararında yapmanız yine önerilir, zira benim gibi tatlıya yer bırakmayı unutup, kendinizi merak içinde ve lezzetten mahrum hissedebilirsiniz.
Rum Mahallesinin ara sokaklarındaki bu iki alternatif mekanın lezzet karşılıklarına gelince, Battı Balık’ta balık dahil bir rakı sofrası kurdurursanız, adam başı ortalama 80-90 TL’ye gayet mutlu ve doymuş bir şekilde mekandan ayrılırsınız. Sakin’de ise balık alternatifi yemeklerin de oldukça güzel göründüğünü ekleyerek, biraz daha uygun bir adam başı karşılık verebileceğinizi eklemek isterim. Asmaaltı’na giderken bankamatikleri geçince karşınıza çıkan Adalı Aral Restoran ise, ete ve şaraba doyacağınız bir yer olarak önerilebilir. Gurme lezzetlerin yanısıra, kendi, Aral şaraplarını sundukları mekanda, tadım yaparak şarap siparişi verebiliyor ve sonrasında Şarap da satın alabiliyorsunuz. Lezzetlerine koydukları isimlerle ve genç servis elemanlarının anlatımıyla ağız sulandıran mönüden Pastrami ve Tuzda Antrekot öne çıkanlarımız oldu. Önden de bir şarküteri tabağı aldınız mı, değmeyin keyfinize. Ama en başta dediğim gibi, Ada’da saat yok, vakit çok, her lokmanın tadını çıkarın. Buradaki fiyatlar da İstanbul’da benzer bir yerde yiyeceğiniz aynı mönüye kıyasla oldukça uygun, şarabınızla birlikte ödeyeceğiniz rakam adam başı 60-70 TL civarında.

Restoranların dışında Çiçek Pastanesi’ne uğramadan dönmeyin zira muhakkak Damla Sakızlı Ada Kurabiyesi’nin kokusu yönünüzü Çiçek’e çevirecektir. Sabah kahvaltısı için de mekan oldukça doyurucu lezzetler sunuyor. Çınaraltı’nın karşısında Zeytinyağlı lezzetler sunan ‘esnaf lokantası’ tadındaki yerde Kabak Çiçeği dolması yiyin. Her daim İşkembe ve Kelle paça çorbası bulabileceğiniz bu ve yanında bir mekan daha var, görünce şaşırmayın. Şaraptan çok anlamasam da mümkün olduğunca tercihlerinizi Ada üzümlerinden yapın derim. Aklımda kalanlar, beyazda Vasilaki, kırmızı da Karalahna. Aynı şekilde, adalı teyzelerin, amcaların üzüm tezgahlarından ‘gün batımına’ ya da ‘plaja’ götürmek üzere üzüm seçkisi alın. Kahvaltılarınızda tatma imkanı bulabileceğiniz ada reçellerini ihmal etmeyin ve bence tatmadan ‘reklamlara’ kanıp almaya kalkmayın. Domates reçeli bana çok tatlı geldi, kara üzüme bayıldım. Aydoğan abi’nin mekanı Aydo’da ücretsiz internetin keyfini çıkarıp, bir çayını içmeden, tavlasını oynamadan gitmeyin derim. Karı-koca işletiyorlar mekanı ve bir iki gün üst üste otursanız, muhabbete dahil olmamak, kim kimdir anlamamak işten bile değil. Hayatınızın bir yerinde, Bostancı Yaşar Usta, Yeşilköy Hakiki Roma ya da Bodrum Bitez dondurması tattıysanız, Ada’da dondurma yemeyin. Onu da ait olduğu yerlere bırakın. 

Adaya Dair

Bozcaada, Yeşil bir ada, evet ilk intiba olarak, çorak görünse de, bağlarıyla zengin ve çevre konularında oldukça öncü sayılabilecek, değerli, korunan bir yer. Ada, doğal ve tarihi sit alanı. Bu nedenle kısa süreli ziyaretinizde bile ömrünüzü ve hatta sizden sonraların ömrünü uzatmanın alışkanlıklarını size edindiriyor. Adada 2011 yazından beri, naylon poşet kullanımı yasak. Alış-veriş yaparken kese kağıtları ya da kağıt torbalar kullanılıyor, ki aslında ideal olarak sizin file ya da bez torbanızla gezmeniz bekleniyor. Geri dönüşüm kutuları hemen her yerde karşınıza çıkıyor. Plajlı ‘otel’de kalmak gibi bir lüksünüz yok, kimse de istemiyor. Batı Burnu’nda bulunan 17 rüzgargülünden sadece birinin ürettiği elektrik enerjisi tüm Ada’ya yetiyor. Araba yerine, ada içinde ‘ yürümek’ ve toplu taşıma tavsiye ediliyor. Önümüzdeki sezon araçların iskelede otoparka bırakılması ve en azından merkezde yasaklanması söz konusu.
Ada merkezi küçük ve genelde ‘yaya’ların gidecekleri yerler çok benzer olduğundan, Ada’daki yüzlere aşina olmak çok kolay. Çoğu zaman sözsüz de olsa hoş bir samimiyet yaratılıyor, feribotta yanınızda oturan çift sizinle günbatımına gelebiliyor, yemekteki yan masa ertesi gün plajda karşı çaprazınızda olabiliyor.
Huzurlu, sakin bir ‘deniz’ tatili için müdavimi olunacak ve ömrünüze dair çok şey öğrenilecek bir yer Bozcaada. Saatleri, telefonları, tabletleri bırakıp, zamansız bir ‘ara’ vermek istersiniz diye... 

Not: Bu yazıya ek olarak, benim de çok faydalandığım, kolay ulaşılabilir bir Ada Rehberi, www.bozcaadarehberi.com a bakmanız da tavsiye olunur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder