7 Haziran 2012 PerÅŸembe

Ucu Olmayan Şehir: Ekümenopolis

  




 Ekümenopolis, bize Ä°stanbul’a “360 Derece Seyir Terası”ndan oldukça detaylı bir bakış sunuyor.
"Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir" 4 Mayıs'tan beri Türkiye'de iki sinemada, İstanbul ve Ankara'da gösterimde. Yönetmen, İmre Azem ve yapımcı Gaye Günay'ın önderliğinde oldukça geniş bir 'ekip' ile ortaya konmuş, kurgusuyla izleyiciyi oldukça etkileyen bir İstanbul Hikâyesi. Malum İstanbul'un 'masalları'na alışmış bizler için fazlaca 'yıkım' içeren bu yapım, şehrin kaotik sona gidişini ustaca bir kurgu ile anlatmakta. Bu veriler paketi aslında bir noktada şehrin çığlığı niteliğinde. Söylemesi zor olduğu gibi, hazmı da oldukça zor izleyici için.

"Ekümenopolis, 1967 yılında Yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan, günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz ününe alındığında, gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleriyle birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil eden bir terimdir." Bu bir'lik ne yazık ki terim içinde kalıyor, şehir giderek kendini yok ederken, 'sakin'lerine hiç de sakin, huzurlu olmayan bir ortam bırakıyor. Toplum, sistemli şekilde 'uzak'laştırılıyor, sosyallik kendi karantinalarında yaşatılıyor, ki aslında günden güne ölüyor. Yapımın tamamı bolca 'tepeden' İstanbul'a bakış, bilimsel temelli yorumlar ve grafikler içeriyor. Her yönüyle süregiden 'düzen' adına seyirciye farkındalık yaratılmaya çalışılıyor.

Örnekler, çok tanıdık, "Sulukule", "Ayazma", "Tarlabaşı" ve benzerlerinin tamamının çatısı altında toplandığı meşhur "Kentsel Dönüşüm" projeleri. Kentler dönüştürülmekte, ancak dönüşenin aslında yalnızca altyapı ya da üstyapıdan ibaret olmadığı da fazlaca ortada, kenti 'var'eden kent'li dönüştürülüyor, birileri "hayal"leri gerçeğe dönüştürüyor, "ben yaptım (!) oldu" diyor, diğerlerinin ise en büyük hayali barınabilmek oluyor.

Altı başlıkta toplanmış seyir boyunca bir çok çarpıcı gerçekle yüzleşiyorsunuz; İstanbul'un yapısal gerçeklerine bakıyorsunuz, Karadeniz ve Marmara arasına sıkışmış, tam olarak 30 km içine, bir metropol olan şehrin günden güne yapılan bağlantı noktaları nedeniyle geriye ancak üçte birlik bir alan bıraktığımız, en fazla 5 milyonu 'kalkındırabilir' denilen şehrin nüfusunun 15 milyonu aştığı, 3. Köprü yapımı için öne sürülen "Avrupa ile Asya arasındaki transit geçişlerin yükünü diğer iki köprüden alacağı ve trafiği rahatlayacağı" iddiasında bahsi geçen bu transit geçisin tüm trafiğin %3'ü bile etmediği ve toplu taşıma kullanımının zamanla %40'lara kadar düştüğü, sadece birkaç örnek. 'Central Park'a yapılamayan' inşaatların günden güne yeni bir AVM açılışıyla karşımıza İstanbul'da çıktığını görmek ise tesadüf değil. "Yaşam Mimar"ları insanların farkındalıklarının önüne de setler inşa etmekte oldukça başarılı! Doğal yaşamı 10. Katta sunulan bahçe deneyiminde 'tavşan yetiştirmek'ten ibaret görmeye başlıyoruz. Yağmur sularının toprakla buluşması yerine altları katlı otoparkla süslenen 'plastik çocuk bahçeleri' yaratmak tercihimiz.

Çevresel farkındalık olmazsa olmazlardan, bunun içine su kaynaklarımızın, yeşil alanlarımızın girdiği gibi, 'mahallelinin' de girdiğini unutmamak gerekiyor. Dönüşmek adı altında 'öteki'leştirme tehlikesini fark etmek, ve böylesi bir durumda vaat edilenin aksine güvenli, yeni hayat deneyimleri yaşamanın pek de mümkün olmadığını görmek bize düşen.

Ekümenopolis, bize İstanbul'a "360 Derece Seyir Terası"ndan oldukça detaylı bir bakış sunuyor. Tüm 'yapı'lar, "yaptım oldu"lar ardındaki hayatlar anlatılıyor. Tüm bu detaylı tanımının ötesinde, Ekümenopolis'in 'kaos'la eş değer olduğu ve yine bunun önüne geçecek olanın bu kaosu reddeden ve 'mahallesine' mahalleliyle sahip çıkanlar olacağının da altı çizilmeden geçilmiyor.

İzlemekle kalmamak lazım! Sonuçsuz görünen aramalar sonrasında 'ahize'yi onlar kaldıracak; çocuklar muhatabımız onlar olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder