Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda
Sanatının Altın Çağı
Sabancı
Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının
Altın Çağı sergisini ziyaret etmek için son bir ay! Rembrandt ve çağdaşlarından
öte, daha çok Rembrandt ve öğrencilerinin eserlerinin yer aldığı sergi,
“altın çağı”n ışığı ile göz kamaştırıyor adeta. Özellikle güneş ışığı ile
içimizin iyiden iyiye ısındığı bu günlerde, müzenin konumundan istifade ederek
Boğaz’ın tadını çıkarma fırsatını da kaçırmamak gerek. Emirgan’daki Sabancı
Köşkü’nden erguvanlarla renklenmiş, mis kokan manzaraya ‘tepeden’ baktıktan
sonra, bu sene 10. Senesini kutlayan Müze, sizi ülkeler ötesi, yüzyıllar öncesi
bir yolculuğa davet ediyor. Bu kez ağırlanananlar, Rijksmuseum ile ortak bir
çalışmanın sonucunda, Türkiye’de.
Sergideki eserleri seyretmek, tarihte iki galerilik bir
yolculuğa çıkmak için, çok detaylı bir resim bilgisine sahip olmak gerekmiyor. Tam
da bu noktada atlamadan hatırlatmak gerekir ki, müze girişinde dileyen
misafirlere ücretsiz ‘audioguide’ sunuyorlar. Böylece müzedeki 73 tablodan öne
çıkan 25’ini detaylı bir şekilde inceleyebiliyorsunuz, gördüklerinizin
ötesinde, tablolarda kullanılan metaforlarla ve resim teknikleri ile ilgili
bilgiler ediniyorsunuz. Kuşkusuz serginin en öne çıkan eseri, Rembrandt
Harmensz van Rijn tarafından,
ressamın 28 yaşında resmettiği, Rotterdamlı Bira Üreticisi Dirck Jansz
Pesser’in Eşi tablosu. Tablo öyle düşünülerek konumlandırılmış ki, sergide,
hemen yamacındaki Frans Hals tablosu, Maritge Claesdr Voogt Portresi ile
yanyanalığı tesadüf değil. Böylece sadece ‘karanlıkla’ değil ‘gerçekçilikle’
ışığın buluştuğu noktada buluyor insane kendini. Jansz Pesser’in eşi yüzünü
size çevirip, sizinle konuşmaya başlayacakmış gibi beklemek çok da şaşılası
değil. Bununla beraber “İnci Küpeli Kız” ile zihinlerimizde yer etmiş, Johannes
Vermeer’in seçme eserlerini de
seyrinize sunan müzede, bu eserlerden en göz dolduranlardan Aşk Mektubu’nu
da seyreylerken, dinlemeyi de unutmayın. Perspektifin büyüleyiciliği ve ‘an’a
tanıklık ediyormuş hissi sizi adeta resmin içine çekecek. Ailelerin bir çoğunun
zamanın ‘fotoğraf albümü’ mantığı ile duvarlarını süslediği portreleri, tarihe
tanıklık imkanı sağlarken, aynı dönemde özellikle natürmort tablolarda
kullanılan ışık oyunları sayesinde şimdilerde televizyonlarda, sinemalarda
deneyimlemeye başladığımız 3. Boyutun yüzyıllar öncesinde keşfini
hissediyorsunuz. Renklerin canlılığı ise değme yüksek çözünürlüklü görüntüye
rakip çıkıyor. İki katlı sergide, ikinci galeride daha çok denizcilik üzerine
tablolar yer alıyor. Her iki katta ise tablolarla bir bütünlük içinde, 18 obje
bulunuyor, bir çokları yine öyle güzel takdim ediliyor ki, adeta yanına koyduğu
resimin içinden alınmış hissini veriyor. Bir boyut daha katıyor seyir keyfine. Jan
Steen de sergide dikkat çeken bir başka isim, özellikle hiciv vurgusu ile
insanı betimlemeleriyle de güldürmeyi başarıyor.
Sergide Altın Çağ ile birlikte dönemin
yaşantısına, dönemin insanının günlük hayatına da böylece tanıklık edebiliyor,
dönemle ilgili bir çok bilgi edinebiliyorsunuz. Altını çizmeden de
edemeyeceğim, müzedeki eserlerin konumlandırılması, ve özellikle de tam da
sloganına uygun şekilde “karanlıkla ışığın buluşturulması” öyle profesyonelce
yapılmış ki, sizi her tablonın adeta içine itiyor, o dünyaya hızlıca girmenizi
sağlıyor ve üstelik gezerken sizi hiç mi hiç yormuyor.
Müze’de en alttaki galeride misafirlerin seyrine sunulan
bir diğer sergi ise Sakıp Sabancı’nın özel ilgisi sayesinde oluşturulmuş
koleksiyon eserlerinden oluşan, “Bir
Ülke Değişirken - Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resmi” sergisi. Burada da
zihinlerimize kazınmış bir çok ünlü Türk ressamının eserlerini inceleme fırsatı
buluyorsunuz. Özellikle Tanzimat Dönemi ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ilk
dönem eserlerinin seyre sunulduğu bu bölümde; Şehzade Abdülmecid Efendi, Osman
Hamdi Bey, Fikret Muallâ, Halil Paşa, İzzet Ziya, İbrahim Çallı gibi önemli
şahsiyetlerin eserleri, Türk resim sanatının gelişimine de oldukça ışık
tutuyor. Resmin, insanı resmenin “günah” olmaktan çıkarak ve hatta ‘nü’ resmin
deneyimlendiği, modernleşen ülke ile parelel bir sanat anlayışına da böylece
tanıklık edebiliyorsunuz. Elbette yüzyıllar öncesi Hollandalı dokunuşları
seyreyledikten sonra bambaşka bir dönemde ve ülkede olduğunuzu hissettiriyor bu
sergideki tablolar.
Emirgan’a kısa bir ziyaret
yapıp, köşk’te baharın ve sanatın tadını çıkarmanın tam da vakti. Sonrasında kendinizi
Emirgan Korusu’nda çimlere sereserpe bırakabilir ya da sahilde kendinize bir
kahve ısmarlayabilirsiniz. Keyfinize keyif katacağı kesin !
Pazartesi günleri hariç,
hergün ziyarete açık olan müze, Çarşamba akşamları da ücretsiz gezi imkanı
sunuyor. Keyifli seyirler, iyi yolculuklar !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder