13 Aralık 2011 Salı

Hepimiz Birilerinin Eski Sevgilisiyiz!


HEPİMİZ BİRİLERİNİN ESKİ SEVGİLİSİYİZ _Tuna Kiremitçi

http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/edebiyat/2011/12/13/hepimiz-birilerinin-eski-sevgilisiyiz



"Kalplerimiz randevulaşıyor hiç tanımadığımız insanların kalpleriyle" biz fark etmesekte, çünkü onlar da, biz de "eski sevgili" şapkamızı saklıyoruz hâlâ ruhumuzun gardrobunda. Tuna Kiremitçi'nin son kitabı da bilinçli bir randevulaşma gibi adeta, okuyucuyu gazete yazıları aracılığıyla aktardığı ve zaman zaman bir günceye yazıldığı hissini geçiren duygularıyla buluşturuyor . Hayatındaki "deneyip, yanılmalarını" açık yüreklilikle ifade ediyor, "Hatalar Üniversitesi"nden mezun olmanın olgunluğuyla. Ancak Kiremitçi, bir gencin dünyayı tanıma heyecanıyla da yılmadan, aşka dair her daim yeni bir keşfiyle yazmaya devam ediyor, "cevabını asla bulamayacağını" bildiği yeni soruları anlamlandırmak için…

"Neden mutlu aşk yok ki !?"
Kiremitçi, denemelerden oluşan son kitabıyla aslında kitlesel popüler 'yakın tarihimizin' ve kendi özel tarihinin güncesini bizimle paylaşıyor. Bolca aşktan bahsederken, Oscar Wilde'e kafa tutuyor, 'Aşk öldürmez, diriltir' diyerek, Aragon'a 'telefonda' soruyor, "Neden mutlu aşk yok ki !?", Cemal Süreya' nın başımıza açtığı 'derde' ortak oluyor; aşkta bakım-onarımın şart ne de olsa.. Yakın tarihimiz derken fazla tozlu duruyor ancak, Kiremitçi, yazılarında birçok genel-geçerliği de vurgulamaktan geri durmuyor; Elizabeth Gilbert'in çok konuşulan romanı "Ye-Dua Et-Sev"e gönderme yaparak, insanın kendini de götürdüğü müddetçe, diyar diyar gezse de dermanını 'ötede' bulamayacağını söylüyor! Diğer yandan Nurgul Yeşilçay-Cem Özer ayrılığından yola çıkarak, "Her ayrılık erken"i hatırlatıyor. Amy Winehouse'un gözünden 'son kez' İstanbul'a bakıyor, Teoman'a sitemlerini iletiyor. Kendi akranlarının gururunu paylaşırken, "Issız Adam"ların kuşağının hüznüne bizi de ortak ediyor. Erol Egemen'e bir türlü 'tanışamamanın' , acısını "Kaybedenler Kulübü"nde geçirmeye çalışıyor. Tüm bu ortak tarihimizin yanında, kendi tarihine, aşklarına ve "baba"lığına da dahil ediyor okuyucuyu, oğlunun gözleriyle fotoğraf çekerken, 'bavul hazırlama' telaşına düşüyor, ki belki de fark etmiyor, yazarken bunların hepsi bavulları dolduruyor, Can'lı uzun yolculukta yanına almak için. Jacqueline du Pres aşkını yazdığı ve Vatan Gazetesi'nden istifasına kadar yarattığı sansasyonellikle, Kiremitçi, bir yandan da popüler tarihimize bir satırda kendi ekliyor. 

"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var"
Özellikle yaşananları gözlemlemiş biri olarak, bir de bu yaşananların edebi bir şekilde ve hatta diğer ünlü üstatlarla adeta sohbet edercesine yorumlandığı yazıları okumak oldukça keyifli, insanın kendi hayatına dair notlar almasını da sağlıyor. Özellikle "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" tadında yapılan aktarımlar, yer yer insanın kendi "bakım-onarım" gerektiren yönlerini işaret etmesine vesile olabiliyor.

Cemal Süreya 'nın günlüğüne düştüğü "Yüz yıl sonra şu anda yaşayan hiçbir insan ve kedi kalmayacak. Dünya, yabancıların dünyası olacak." notundan hareketle belki de, Kiremitçi yüz yıl sonra biz olmasak da 
şu anımıza tanıklık edecek satırlar kalsın istemiş olmalı ki, 'yakın tarih' duygu ve düşüncelerini bu kitapta toplamış. 

Keyifli okumalar ve paylaşımlar !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder